Beslenme ve obezite ilişkisi nedir? Fast food ile obezite arasındaki ilişki nedir? Fast food tüketimi ile obezite arasındaki ilişki nedir? Obezite ameliyatı sonrası beslenme nasıl olmalıdır? Sağlıklı beslenme ve obezite hakkında bilgi nedir? Obezite cerrahisi sonrası beslenme nasıl olur? Her şeyden önce beslenme, henüz anne karnındayken başlamakta ve bir ihtiyaç olarak yaşam boyu devam etmektedir. Bilindiği üzere gelişmek ve sağlıklı yaşamak için düzenli ve dengeli bir beslenme biçimine ihtiyaç duyarız.
Buna ek olarak da vücudumuzun her gün belli bir miktarda kalori alması gerekmektedir. Vücudun ihtiyaç duyacağı kalori miktarı ise kişinin yaşına, günlük hayattaki hareket durumuna ve genetiğine göre belli olur.
Yapılan araştırmalara göre sağlıklı bir yaşamın yapı taşı ise vücuda alınan ve harcanan kalori miktarı arasındaki dengeyi bulmaktır. Eğer vücuda alınan kalori miktarı, harcanan kalori miktarından fazla ise bu durum, vücutta yağlanmaya yol açacaktır.
Vücutta yağın depolanması ise ilerleyen süreçlerde obezite hastalığına yol açabilir. Obezite, vücutta normal olarak kabul edilen yağ oranı miktarının yavaş yavaş yükselmesi ile meydana gelir.
Bunların dışında bilindiği gibi beslenme ve obezite arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Kişinin gerekenden çok fazla yemek yemesi, doğal olarak obeziteye yol açacaktır. Kişinin çok fazla yemek yemesinin ardında ise farklı psikolojik sebepler yatıyor olabilir.
Özellikle bir süredir üzgün hisseden ya da depresyonda olan kişilerin büyük bir kısmı, diğer insanlara oranla çok daha fazla yemek yemeye başlamaktadır. Bu durum da kişiyi obezite hastalığına kadar götürebilir.
Beslenme ve Obezite İlişkisi
Beslenme ve obezite ilişkisi nedir? Beslenme, vücudun sağlıklı ve dengeli bir şekilde işlev görmesi için gerekli olan besin öğelerinin alınması, sindirilmesi, emilmesi ve kullanılması sürecidir. Beslenme, yaşamın sürdürülmesi, büyüme ve gelişme, hastalıklardan korunma ve iyileşme gibi temel ihtiyaçları karşılar. Beslenme, aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve sosyal sağlığı etkileyen önemli bir faktördür.
Obezite ise, beslenme ile yakından ilişkili bir sağlık sorunudur. Obezite, vücutta aşırı miktarda yağ dokusu birikmesi sonucu ortaya çıkan, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Obezite, vücut kitle indeksi (VKİ) 30 kg/m2 ve üzeri olan kişilerde tanımlanır. VKİ, boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanır. Örneğin, 1.70 m boyunda ve 90 kg ağırlığında bir kişinin VKİ’si 31.1 kg/m2’dir. Bu kişi obez olarak kabul edilir.
Obezite, dünyada ve ülkemizde giderek artan bir halk sağlığı sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada 650 milyondan fazla yetişkin ve 340 milyondan fazla çocuk ve ergen obezdir. Ülkemizde ise, 2016 yılında yapılan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) sonuçlarına göre, 15 yaş ve üzeri nüfusun %32.1’i obez, %34.6’sı ise fazla kiloludur. Obezite, kadınlarda (%40.9) erkeklere (%23.9) göre daha yaygındır.
Obezite, birçok sağlık sorununa neden olur veya var olan sorunları şiddetlendirir. Obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, inme, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, eklem ve kemik hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, karaciğer yağlanması, uyku apnesi, depresyon, kısırlık, cinsel işlev bozuklukları, cilt hastalıkları gibi hastalıkların riskini arttırır. Obezite, ayrıca yaşam kalitesini ve süresini olumsuz etkiler. Obezite, yılda yaklaşık 2.8 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır.
Obezitenin nedenleri, genetik, çevresel, davranışsal ve hormonal faktörlerin etkileşimiyle açıklanabilir. Obezite, enerji alımı ile enerji harcaması arasındaki dengesizlik sonucu ortaya çıkar. Enerji alımı, besinlerle alınan kalori miktarını; enerji harcaması ise, vücudun yaşamsal faaliyetleri, fiziksel aktivite ve termogenez (ısı üretimi) için yaptığı enerji tüketimini ifade eder. Enerji alımı, enerji harcamasından fazla olduğunda, fazla enerji vücutta yağ olarak depolanır ve obeziteye yol açar.
Obezitenin önlenmesi ve tedavisinde, beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının değiştirilmesi temel bir yaklaşımdır. Obezite tedavisinin amacı, sağlıklı bir kiloya ulaşmak ve bu kiloyu korumaktır. Obezite tedavisinde, bireysel, ailevi, toplumsal ve çevresel faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Obezite tedavisinde, uzman bir hekim, diyetisyen, psikolog ve fizyoterapistten oluşan bir ekip tarafından multidisipliner bir yaklaşım uygulanmalıdır.
Obezite tedavisinde, beslenme tedavisi, fiziksel aktivite tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi yöntemleri kullanılabilir. Bu yöntemlerin hangisinin veya hangilerinin uygulanacağı, hastanın obezite derecesi, sağlık durumu, yaşam tarzı, beklentileri ve tercihleri doğrultusunda belirlenir. Obezite tedavisinde, en etkili yöntem, beslenme, fiziksel aktivite ve davranış değişikliği tedavilerinin birlikte uygulanmasıdır. İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi, sadece belirli kriterlere uyan ve diğer yöntemlerden yeterli sonuç alamayan hastalara uygulanabilir.
Obezite tedavisinde, beslenme tedavisinin amacı, hastanın enerji alımını azaltarak, vücut ağırlığının %5-10 oranında azalmasını sağlamaktır. Beslenme tedavisinde, hastaya uygun bir diyet programı hazırlanır. Diyet programı, hastanın yaşına, cinsiyetine, boyuna, kilosuna, fiziksel aktivite düzeyine, sağlık durumuna, beslenme alışkanlıklarına, kültürel özelliklerine ve tercihlerine göre bireyselleştirilir. Diyet programı, yeterli ve dengeli bir beslenmeyi sağlayacak şekilde düzenlenir. Diyet programı, hastanın besin öğeleri ihtiyacını karşılayacak, besin çeşitliliğini sağlayacak, hastanın doygunluk hissini arttıracak, hastanın beslenme davranışlarını değiştirecek ve hastanın yaşam kalitesini yükseltecek şekilde planlanır.
Obezite tedavisinde, beslenme tedavisinin temel ilkeleri şunlardır:
- Günlük enerji alımı, hastanın enerji harcamasından 500-1000 kcal daha az olmalıdır. Böylece, haftada 0.5-1 kg arasında bir kilo kaybı sağlanabilir.
- Günlük enerji alımının %45-65’i karbonhidratlardan, %20-35’i yağlardan ve %10-35’i proteinlerden karşılanmalıdır.
- Karbonhidrat kaynakları olarak, tam tahıllı ekmek, bulgur, yulaf, kepekli makarna, esmer pirinç, kuru baklagiller, sebze ve meyve tercih edilmelidir. Rafine şeker, şekerli içecekler, tatlılar, hamur işleri, beyaz ekmek, beyaz pirinç, beyaz un gibi basit karbonhidratlar sınırlanmalıdır.
- Yağ kaynakları olarak, zeytinyağı, kanola yağı, fındık yağı, ceviz yağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, soya yağı gibi bitkisel yağlar, fındık, ceviz, badem, yer fıstığı gibi kuruyemişler, keten tohumu, chia tohumu gibi tohumlar, avokado, zeytin gibi meyveler tercih edilmelidir. Doymuş yağ içeren hayvansal yağlar, tereyağı, margarin, kuyruk yağı, krem gibi yağlar sınırlanmalıdır.
- Yağ tüketimi günlük enerji alımının %25-30’unu geçmemelidir. Doymuş yağ asitleri tüketimi günlük enerji alımının %10’unu, trans yağ asitleri tüketimi ise günlük enerji alımının %1’ini geçmemelidir. Doymamış yağ asitleri tüketimi ise günlük enerji alımının %10-15’i arasında olmalıdır.
- Protein tüketimi, vücut ağırlığının 0.8-1.2 gramı kadar olmalıdır. Protein kaynakları olarak, yağsız et, tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller, soya ve soya ürünleri tercih edilmelidir. Kızartma, kavurma, pane gibi pişirme yöntemlerinden kaçınılmalı, haşlama, ızgara, fırın, buğulama gibi pişirme yöntemleri kullanılmalıdır.
- Lifli gıdaların tüketimi arttırılmalıdır. Lifli gıdalar, bağırsak sağlığını korur, kan şekerini dengeler, kolesterolü düşürür ve tokluk hissini arttırır. Günlük lif tüketimi 25-30 gram olmalıdır. Lifli gıdalar olarak, tam tahıllı ekmek, bulgur, yulaf, kepekli makarna, esmer pirinç, kuru baklagiller, sebze, meyve, kuruyemiş ve tohumlar sayılabilir.
- Sebze ve meyve tüketimi arttırılmalıdır. Sebze ve meyve, vücuda vitamin, mineral, antioksidan ve lif sağlar. Günlük 5-9 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Sebze ve meyveler, çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmelidir. Sebze ve meyveler, taze, dondurulmuş veya konserve olarak tercih edilebilir. Ancak konserve sebze ve meyvelerde şeker, tuz ve katkı maddelerine dikkat edilmelidir.
- Sıvı tüketimi yeterli olmalıdır. Günlük 2-2.5 litre su içilmelidir. Su, vücudun su ihtiyacını karşılar, metabolizmayı hızlandırır, toksinleri atar ve tokluk hissini arttırır. Su dışında, şekersiz bitki çayları, maden suyu, ayran, taze sıkılmış meyve suları, sebze suları, süt gibi içecekler de tüketilebilir. Ancak şekerli içecekler, gazlı içecekler, meyve nektarları, alkollü içecekler, hazır meyve suları, enerji içecekleri gibi içeceklerden kaçınılmalıdır.
- Tuz tüketimi azaltılmalıdır. Günlük tuz tüketimi 5 gramı geçmemelidir. Tuz, kan basıncını yükseltir, ödem oluşumuna neden olur ve böbrekleri yorar. Tuz yerine, yemeklere lezzet vermek için limon, sirke, baharat, sarımsak, soğan, maydanoz, nane, dereotu gibi doğal tatlandırıcılar kullanılmalıdır. Ayrıca, tuz içeriği yüksek olan salamura, turşu, zeytin, peynir, salam, sucuk, sosis, pastırma, konserve, hazır çorba, hazır sos, ketçap, mayonez gibi gıdalardan uzak durulmalıdır.
- Şeker tüketimi azaltılmalıdır. Günlük şeker tüketimi 25-50 gramı geçmemelidir. Şeker, kan şekerini hızla yükseltir, insülin salgısını arttırır, yağ depolanmasını kolaylaştırır ve diş çürümesine neden olur. Şeker yerine, tatlı ihtiyacını karşılamak için bal, pekmez, hurma, kuru meyve, taze meyve, bitter çikolata gibi gıdalar tercih edilebilir. Ancak bu gıdaların da aşırı tüketilmemesi gerekir. Ayrıca, şeker içeren tatlılar, kekler, kurabiyeler, pastalar, dondurmalar, reçeller, marmelatlar, bal, pekmez, çikolata, şekerleme, şekerli içecekler gibi gıdalardan kaçınılmalıdır.
Obezite tedavisinde, beslenme tedavisinin yanı sıra, fiziksel aktivite tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi yöntemleri de uygulanabilir. Bu yöntemlerin hangisinin veya hangilerinin uygulanacağı, hastanın obezite derecesi, sağlık durumu, yaşam tarzı, beklentileri ve tercihleri doğrultusunda belirlenir. Obezite tedavisinde, en etkili yöntem, beslenme, fiziksel aktivite ve davranış değişikliği tedavilerinin birlikte uygulanmasıdır. İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi, sadece belirli kriterlere uyan ve diğer yöntemlerden yeterli sonuç alamayan hastalara uygulanabilir.
Obezite tedavisinde, fiziksel aktivite tedavisinin amacı, hastanın enerji harcamasını arttırarak, vücut ağırlığının %5-10 oranında azalmasını sağlamaktır. Fiziksel aktivite tedavisinde, hastaya uygun bir egzersiz programı hazırlanır. Egzersiz programı, hastanın yaşına, cinsiyetine, kilosuna, fiziksel aktivite düzeyine, sağlık durumuna, beklentilerine ve tercihlerine göre bireyselleştirilir. Egzersiz programı, aerobik egzersizler, kuvvet egzersizleri ve esneklik egzersizlerini içerecek şekilde düzenlenir. Egzersiz programı, hastanın kalp sağlığını koruyacak, kas kütlesini arttıracak, vücut yağ oranını azaltacak, metabolizmayı hızlandıracak, kemik yoğunluğunu arttıracak, insülin direncini düşürecek ve yaşam kalitesini yükseltecek şekilde planlanır.
Obezite tedavisinde, fiziksel aktivite tedavisinin temel ilkeleri şunlardır:
- Haftada en az 3 gün ve günde en az 30 dakika fiziksel aktivite yapılmalıdır. Fiziksel aktivite süresi ve sıklığı, zamanla arttırılmalıdır. Haftada 5 gün ve günde 60 dakika fiziksel aktivite yapılması idealdir.
- Fiziksel aktivite yapmadan önce ısınma ve sonrasında soğuma egzersizleri yapılmalıdır. Isınma ve soğuma egzersizleri, kas ve eklem yaralanmalarını önler, kan dolaşımını düzenler ve kalp ritmini ayarlar.
- Fiziksel aktivite yaparken, nabız sayısı ve solunum hızı takip edilmelidir. Fiziksel aktivite yaparken, nabız sayısı, maksimum nabız sayısının %60-80’i arasında olmalıdır. Maksimum nabız sayısı, 220’den yaşın çıkarılmasıyla hesaplanır. Örneğin, 40 yaşında bir kişinin maksimum nabız sayısı 220-40=180’dir
Obezite Ameliyatı Sonrası Beslenme
Obezite ameliyatı sonrası beslenme nasıl olur? Obezite ameliyatı sonrası beslenme, operasyonun başarılı bir şekilde sonuçlanması ve hastanın sağlıklı bir şekilde kilo vermesi için oldukça önemlidir. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken noktalar vardır ve hastaların bu konuda bilinçli olmaları gerekmektedir.
Ameliyat sonrası beslenme sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, sindirim sisteminin yeniden düzenlenmiş olmasıdır. Bu nedenle, hastaların beslenme alışkanlıklarını tamamen değiştirmeleri gerekebilir. Ameliyat sonrası dönemde hastaların yavaş yavaş beslenmeye başlamaları ve sindirim sistemlerinin bu değişikliğe uyum sağlaması için zaman tanımaları gerekmektedir.
Ameliyat sonrası beslenme programı genellikle hastanın cerrahı veya diyetisyeni tarafından belirlenir. Bu program, hastanın kilo vermesini desteklemek ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazanmasını sağlamak amacıyla oluşturulur. Program genellikle hastanın yaşına, cinsiyetine, kilosuna ve ameliyat tipine göre kişiselleştirilir.
Ameliyat sonrası beslenme programında dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de protein alımının yeterli düzeyde olmasıdır. Protein, vücuttaki kas dokusunun korunmasını sağlar ve kilo verme sürecinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle, hastaların protein açısından zengin besinleri tüketmeleri önemlidir. Ancak, protein alımının aşırıya kaçmamasına da dikkat edilmelidir.
Ameliyat sonrası beslenme programında lifli besinlerin tüketilmesi de oldukça önemlidir. Lifli besinler sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar ve tokluk hissi verir. Bu nedenle, hastaların lifli sebzeler, meyveler, kepekli tahıllar gibi besinleri düzenli olarak tüketmeleri önerilir.
Ameliyat sonrası beslenme programında dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da sıvı alımının yeterli düzeyde olmasıdır. Hastaların gün içinde yeterli miktarda su içmeleri ve sıvı alımını arttırmak için çorbalar, bitki çayları gibi sıvı içerikli besinleri tercih etmeleri önerilir.
Ameliyat sonrası beslenme programında dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da vitamin ve mineral alımının yeterli düzeyde olmasıdır. Bu nedenle, hastaların vitamin ve mineral açısından zengin besinleri tüketmeleri önerilir. Ayrıca, doktor veya diyetisyen tarafından önerilen takviyelerin düzenli olarak kullanılması da önemlidir.
Ameliyat sonrası beslenme programında dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da porsiyon kontrolüdür. Hastaların küçük porsiyonlar halinde yemek yemeleri ve yemek sıklığını arttırmaları önerilir. Bu şekilde sindirim sistemi daha rahat çalışacak ve kilo verme süreci desteklenecektir.
Obezite cerrahisi sonrası beslenme nasıl olur? Obezite ameliyatı sonrası beslenme oldukça önemlidir ve hastaların bu konuda bilinçli olmaları gerekmektedir. Beslenme programına uyum sağlamak, kilo verme sürecini desteklemek ve sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek için oldukça önemlidir. Hastaların ameliyat öncesinde ve sonrasında cerrahları veya diyetisyenleri ile düzenli olarak iletişim halinde olmaları ve gerekli önerilere uyum göstermeleri önemlidir. Bu sayede, obezite ameliyatı sonrası başarılı bir kilo verme süreci ve sağlıklı bir yaşam tarzı elde edilebilir.
Farklı Beslenme Tarzları ve Obezite İlişkisi
Obezite hastalığı, kişinin sadece çok fazla yemek yemesi ile alakalı değildir. Kişinin beslenme tarzı ve alışkanlıkları da obezite hastalığı ile doğrudan alakalıdır. Her ne kadar obezite denince akıllara kişinin çok fazla yemek yemesi sonrası oluşan bir hastalık gelse de aslında obezite, çok detaylı bir hastalıktır.
Kişinin psikolojik sorunları, beslenme tarzı ve alışkanlıkları ve yaptığı beslenme hataları obeziteye neden olur. İşte obezite hastalarının en çok yaptığı beslenme hataları:
Fast Food ve Büyük Porsiyon
Obeziteye yol açan en büyük etken hepimizin bildiği üzere Fast – Food olarak adlandırılan hazır yemeklerdir. Yapılan araştırmalara göre yoğun çalışma hayatı ve bu hayatın getirdiği farklı etkenler, ev dışında yemek yeme oranını arttırmaktadır.
Fast – Food grubunda olan besinler yağ, doymuş yağ ve karbonhidrat açısından çok zengindir. Öyle ki bu tarz besinlerden küçük porsiyonlar tüketmek bile kişinin bir öğünde alması gereken kalori miktarından fazlasını almasına neden olabilir.
Ayrıca bu tarz ürünler her ne kadar karbonhidrat açısından zengin olsa da bu Fast – Food grubundaki besinlerin çoğu basit karbonhidrat içermektedir. Bu tarz karbonhidratları tüketmenin de doğal olarak vücuda pek bir faydası olmayacaktır.
Bu gibi sebeplerden dolayı günümüzde Fast – Food tüketimi, hala obeziteye yol açan en büyük etken olarak kabul görmektedir.
Öğün Atlama
Obezite ile baş eden kişilerin yaptığı en büyük beslenme hatalarından biri öğün atlamaktır. Kilo vermek isteyen bireyler, daha fazla kalori kaybetmek için 1 ya da 2 öğün atlamaktadır fakat bu durum, kişinin daha çok acıkmasına ve bir sonraki öğününde çok daha fazla kalori miktarı almasına yol açar.
Öğün atlama, her ne kadar beslenme hatası olarak bilinse de yapılan araştırmalara göre obeziteye sahip kişiler, öğün atlamalı bir beslenme tarzına sahiptir ki bu durum, kilo vermeyi ve hastalıkla baş etmeyi daha da zorlaştırmaktadır.
Yapılan bir diğer araştırmaya göre ise en çok atlanan öğünün kahvaltı olduğu düşünülmektedir. Kahvaltıyı atlayan kişilerin kilo alması ve obezite hastalığına yakalanması, diğer kişilere oranla çok daha fazladır.
Bu sebeple başta kahvaltı olmak üzere hiçbir öğün atlanmamalı ve kişinin günlük alması gereken kalori miktarı, öğünlere eşit olarak dağıtılmalıdır.
Yetersiz Sebze ve Meyve Tüketimi
Yetersiz sebze ve meyve tüketimi, Fast – Food tüketimi ile doğrudan alakalıdır. Yapılan çalışmalara göre Fast – Food grubunda olan besinleri tüketmeyi seven insanlar, sebze ve meyve tüketimine ilgi göstermiyor.
Sebze ve meyveler içerik bakımından oldukça zengindir ve birçoğunun kalori miktarı azdır. Aynı zamanda Posa içeriği de yüksek olan sebze ve meyveler sayesinde daha kontrollü bir şekilde kilo vermek mümkündür.
Acıkmayı geciktiren sebze ve meyveler, obezite ile savaşmakta büyük rol oynamaktadır. Son olarak yapılan bir diğer çalışmaya göre obezite ile savaşan bireylerin yeterli sebze ve meyve tüketmesi, kilo alımını yavaşlatmıştır.
Görüldüğü üzere beslenme ve obezite ilişkisi altında birçok farklı etken vardır. Bu etkenlerin başında ise psikolojik sorunlar ve beslenme tarzı gelir. Kişilerin obeziteye yakalanmaması için her şeyden önce beslenme tarzlarını değiştirmeleri gerekebilir.
Bunun dışında yapılan araştırmalara göre psikolojik sorunları olan kişiler daha çok yemek yiyor ve bu durum da obeziteye davet çıkarıyor. Bu gibi sebeplerden dolayı obezite sorunu olan kişilerin en başta psikolojik destek alması önerilir.
Kişi, tamamen beslenme tarzından dolayı kilolu ya da obez ise bu durumda çeşitli diyetlerle kilo verme durumu hedeflenecektir. Tabii obez ya da kilolu kişiler sadece diyet programlarına uyarak değil aynı zamanda beslenme tarzı ve alışkanlıklarını da değiştirmelidir.
Beslenme Ve Obezite Arasındaki Farklar
Beslenme ve obezite arasındaki farkların en başında yeme bozukluğu gelmektedir. Obeziteye neden olan çeşitli beslenme hataları vardır. Aynı zamanda obezitenin birçok çeşitli kronik hastalıkla da ilgisi vardır.
Beslenme alışkanlığı insana çocukluktan itibaren yavaş yavaş aşılanan bir durumdur. Örneğin anne ve babalarımızın bizler küçükken bizi besleme alışkanlıkları bu sebeplerin başında gelmektedir. Sırf çocuk yemeğini bitirsin diye ona bir şey izletirken ya da oyun oynattırırken yemek yedirmek doğru bir davranış değildir.,
Beslenme bozukluğunu obeziteye neden olabileceği gibi aşırı gıda tüketimi de neden olmaktadır. En büyük nedenleri arasında ise;
- Genetik Faktörler
- Sağlıksız ve fazla beslenme
- Fiziksel egzersizden yoksunluk
- Fizyolojik etkenler
- Ekonomik nedenler
Gibi bir çok neden vardır. Ülkemizdeki obezite sayısı her geçen gün artmaktadır ve bu gibi durumlar için obezite cerrahisi en önemli çözüm yöntemlerinden birisi olmaktadır.
Obeziteyi engellemek için ise yeterli fiziksel egzersiz, sağlıklı ve dengeli beslenme yardımınıza koşacaktır. Hem fazla kiloyu hem obeziteyi önlemek için beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirmek iyi olacaktır.
Obezitede beslenme nasıl olmalı?
Obezite vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlanmaktadır. Obezite önemli ve ciddi bir halk sağlığı salgınıdır ve son yıllarda obezite artmata devam etmektedir.
Diyet değişiklikleri obezite tedavisinde çok önemlidir. Hem düşük kalorili hem de sağlıklı diyet modelleri ile kilo kaybı hedeflenmelidir. Bireylerin günlük diyet listelerinde enerji ihtiyacının ,%45-65’in karbonhidratlardan,%20-35 yağdan ve %10-35 proteinden karşılanmasını önerilmektedir.
Yağ ve şeker açısından zengin, oldukça lezzetli, enerjisi yüksek gıdalardan oluşan Batı diyeti kilo almaya sebep olmaktadır. Bireylerin bu diyetlerden kaçınarak Akdeniz diyet modeli gibi sağlık diyet modellerini uygulaması kilo kaybını sağlayacaktır.
Bununla birlikte D vitamini eksikliği bireyin kilo vermesini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple bireyin kan testleri düzenli yapılmalıdır ve kilo verme süreci diyetisyen ve doktor kontrolünde olmalıdır.
Yağlı kızartmalardan uzak durulmalı. Beyaz ekmek tüketimi yerine tam tahıllı ekmek tüketmeliyiz. Sebze ve meyve günlük olarak yeterli miktarda alınmalıdır. Günlük 2.5-3 litre su alınmalıdır. Basit şekerlerden kaçınılmalıdır. Güne yüksek proteinli kahvaltı ile başlamalıyız.